Yeni Konular
Hakan'la Geziyorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hakan'la Geziyorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Prag




Prag kesinlike rüyalar şehri; çok ama çok sevdim ben Prag'ı. Özellikle de Tyn kilisesini. Benim hayallerimin şatosuydu sanki. Dönmeden önce son kez bir kez daha görmek için gittim ve veda ettim. Böyle bir ritüel geliştirdim. En sevdiğim yere bir kez daha gidip doya doya yaşıyorum sonra veda ediyorum. Bu sene de Floransa'da Sinyorlar meydanında aynı şeyi yaşadım. TYN kilisesini görmemeniz mümkün değil zaten meşhur Prag meydanında.

Çok uzun bir yazı olacak. Şimdiden söyleyeyim. Günlerdir hazırlıyorum, başka post koyamadım sırf bu yüzden:)
Dikkat edilecek hususları en başa yazmak istiyorum. Çünkü en gerekli şeyler bunlar:

1) Hırsızlığa dikkat. ETS tura birlikte katıldığımız bir beye fotoğrafımızı çekermisiniz diyerek fotoğraf makinelerini vermiş bir kaç tane genç kız ve doğal olarak iki eli havada fotoğraf çekerken iken 700 €'sunu çalmışlar. 700 € az değil :(
2) Para bozdurmayı mümkünse Prag meydanında yapın. Ne kadar bozdurmak istiyorsanız paranızı gösterin ve net ne kadar Kron verir hesap makinesi ile yazsın. Biz para bozdurmak için yer ararken bir döviz bürosunda kavga çıkmıştı. Brüt fiyat söylemiş ve çok az para vermişti İngiliz bir turiste :(
3) Mutlaka otobüs biletlerinizi okutturun. Son gün iki Türk kızı yakaladı biletsiz yakaladı Çek polisi. Şanslarına eşim biletleri yanına almayı unutmuştu ve otele biletleri almaya geri gitmişti. Elindeki bizim fazla biletleri polise gösterip kızları yüklü bir cezadan kurtarmış. Kızlar bu şekilde yüklü bir cezadan kurtuldular. Türkiye'ye dönerken freeshopta bizi buldular, eşimin bu jesti için çikolata hediye almışlar :)
4) Prag dolup taşmasına rağmen Çekler pek turist canlısı değiller. İngilizce bilende çok yok. Onları pek zorlamamak lazım.
5) Karlovy Vary'ye mutlaka gidin ister otobüsle , ister araç kiralayarak. Gerçekten çok güzel bir yer.
6) Prag sokaklarında kaybolun. Eski şehrin her yeri çok güzel. Biz 4 gün kaldık. Doya doya gezdik.
7) İşinize yarar kelimeler utca : sokak, ut : cadde, fasor : geçit , ter : meydan , hid : köprü, evet: ano, hayır : ne
8) Et yemeği yiyin ama sulu olmamasına dikkat edin. Etleri harika ama yemek sosları girince işler değişiyor. Et farklı bir hale bürünüyor. Bizim aile her şeyi denemeyi, yemeği sever ama inanın tad değişiyor.

Prag'da ETS tur Albion otelde konaklattı bizi. Sabah kahvaltıya indiğimizde baktım Jolly de orada. Demek ki en ucuz ve en büyük otel olarak burayı bulmuşlar. Otel çok eskiydi. Çok kötüydü. Otelin yakınında otobüs durağı vardı. Bu duraktan 1. otobüse binmeniz gerekiyordu. Daha sonra 1 otobüse daha binerek şehre iniyorduk ve inanın bu otel 4 yıldızlıydı :(
1. gün Prag'a vardığımızda ETS tur acayip hızlı bir şehir turu gerçekleştirdi ( otobüsten inerek, yürüyerek). Prag zaten çok kalabalık bir şehir kaybolmamak için ne gezdiğinizi ve dinlediğinizi kesinlikle anlamıyorsunuz. Olsun sonrasında siz doya doya gezersiniz.
ETS bizi Prag kalesine giriş yaptırdı. Biz son gün Hradcany'den girdik. Sizden oradan giriş yapın . O bölgede inanılmaz güzeldi.Prag kalesinden aşağıya doğru Karlov (Charles)  köprüsüne geliyorsunuz. Oradanda old town meydanına astronomik saatin oraya geliyorsunuz. Meydanda serbest zaman verdi. Meydanda müzik yapan ve dans eden kocaman bir grup vardı. Bizde hemen meydandaki Cafe U TYNA'a oturduk. Kahve ile seyretmesi pek bir zevkliydi.
Şehrin simgesi olan Astronomik saatin saat başı yapmasını bekledik. Çok önemli değil ama Prag'da yapılması gereken bir ritüel.
 
Otele yerleştikten sonra akşam eski şehire kendimiz indik dolaştık. Aşağıdaki görüntüler şehrin içinden kısa bilgileri de hemen altında yer alacak.
 
PRAG KALESİ

Evet: Hradcany Meydanı’ndan kale içine girmeden önce, bu büyüleyici şehri, yukarıdan görmek isterseniz, kale kapısının güneyinde, bir süre durup dinlenebilir ve fotoğraf çekebilirsiniz.

Evet, kalede gezmeye başlıyoruz. Kale, Guinnes Rekorlar kitabına göre: dünyanın en büyük antik kalesi olarak tescillenmiş. 870 yılında inşa edilmiş. Sürekli olarak üzerine yapılan eklemelerle kale geliştirilmiştir. Bir kaleden daha fazlasını içinde barındıran yapı 14’ncü yüzyıla kadar, bir saraya, kiliselere ve manastırlara ev sahipliği yapmış ve 1541 yılında bir yangında büyük hasar görmesi üzerine, büyük bir yenilemeden geçmiştir. Rönesans tarzı mimariyle yenilenen kale, 14’ncü yüzyılda, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun kalbinin attığı yer haline gelmiştir. 17’nci yüzyıla kadar, sürekli olarak yenilenen kale, her dönemin mimari akımlarının izlerini taşıyor. 17’nci yüzyılda, İmparatorluğun başkent değiştirmesi üzerine, kale önemini yitirmiştir. 1920’lerde, Çekoslovakya’nın bağımsızlığını kazanmasıyla, kale ve içerisindeki yapılar, genel bir onarımdan geçirilmiş ve Çek Cumhurbaşkanlığını’ nın ofisi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde de, hala kalenin bir bölümü, Çek Cumhurbaşkanının ofisi olarak kullanılmaktadır ve diplomatik bir önem taşımaktadır.

Evet: kale gezimize devam edelim. Kalenin, kentin tepesinde yükselen silüeti, zaten sizi kendisine çekecektir. Kaleden aşağıya doğru baktığınızda, Prag’a niye 100 kuleli kent denildiğini anlayacaksınız.
Kale: pek çok parçaya sahip. Ama, kalenin en hoş özelliği: Prag ile ilgili panaromik manzaralara sahip olan birçok teraslara sahip olması. Gerçekten, güzel enstanteneler yakalanabilir. Ancak, havanın buna imkan vermesi, sis-pus olmaması gerek.
Bir saray, baş döndüren ve sakin bir katedral, iki müze, bir manastır ve çeşitli, etkileyici galeriler ve konser salonları var. Deli İmparator Rudolp II (1583-1612): bu tarihi idare merkezinde, geç Rönesans döneminde, sanatçı ve simyacıları kente toplamaya başlamış. Simyacılar özellikle, kale yakınlarındaki Golden Lane Sokağında toplanmışlar.
Evet: kalenin giriş kapısında: küçük çizgili kulübelerde, 2 askerle birlikte, düello yapan, iki dev titan heykeli var. Titan: Yunan mitolojisine göre, efsanevi altın çağ’da dünyayı yönetmiş olan güçlü tanrı ırkıdır.
Çek Cumhuriyetinde, günümüzde: zorunlu askerlik hizmeti olan bir orduyok. Ordu profesyonel. Cumhurbaşkanı rezidansı önünde nöbet bekleyen askerlerin üzerindeki üniformalar: “Amadeus” filminin Oscar ödüllü tasarımcısı tarafından hazırlanmış. Zaten, o film, Prag’da çekilmiş.
Kale: üç avludan oluşuyor. Bu avlulardan, atlarla sarayın üst katlarına çıkılıyormuş. İlk; iki avludan geçerek yürümeye devam ettiğinizde: St.Wencesias’ın mezarının üzerine yapıldığı, St.Vitus Katedralinin sivri tepelerine ulaşacaksınız. Kalenin tam zıt kısmı, buraya çıkıyor.
AZİZ.VİTUS KATEDRALİ (KATEDRALA SVATEHO VİTA) :
 
 
Muhteşem Vitrayları
 
 Prag piskoposluğunun, başpiskoposluğa yükselmesi üzerine, Kral IV.Karl, katedralin yapımını başlatmıştır. 1344 yılında yapımına başlanan katedralin tamamlanması, yaklaşık 600 yıl sürmüştür. Kral, IV.Karl, katedralin, Fransız gotik yapılarına benzemesini istediği için, Fransız bir mimar’ı Prag’a davet etmiştir, fakat katedral tamamlanamadan Fransız mimar, hayatını kaybeder. Bunun üzerine, Alman bir mimar ve oğulları, katedralin yapımını devralırlar. Prag’ın geçirdiği sıkıntılı yıllar ve şehirde devam eden diğer çalışmalar, katedralin yapımında aksaklıklara neden olmuş ve katedral, ancak 1929 yılında tamamlanabilmiştir.
Prag’da: Karl ve Maria Teresa isimleri, medeniyeti getiren kutsal kişiler olarak anılıyor. Her yanı: altın varaklarla bezeli. Buranın vitrayları öne çıkıyor, çok güzel. Bu katedrali; Prag kartpostallarında görebilirsiniz. Katedralin içine girmek mümkün. Katedralde, günümüzde hala ayinler düzenleniyor. Bu ayinler sırasında, katedrale ziyaretçi sokmuyorlar.
 
TOY MUSEUM HRACEK (OYUNCAK MÜZESİ):
 
 
 
 

Prag kalesinden, şehre inilen yolda, çok güzel bir müze. Giriş ücretli. Müze girişinde “Star Wars” filminde kullanılan tiplerin oyuncakları var. Müze çok zengin ve göz alıcı. Eski daracık ahşap merdivenlerden tırmanarak üst kata çıkın. Birçok oyuncak göreceksiniz. Müzenin en ilginç kısmı: Barbie koleksiyonu. İlk Barbie’den günümüze yüzlerce bebek yan yana, camekanların arkasında, rengareng dizilmiş. Bu bebeklere bakında, onyıllar boyu, modanın nasıl değiştiğini anlamak mümkün. Çıkışta, müze mağazasından, alışveriş yapabilirsiniz.
KAFKA MÜZESİ :
 
 
Burada fotoğraflarda, el yazmalarında ve Kafka’nın günlüklerinde Franz Kafka’nın yaşamının ve eserlerinin izini sürebilir, aynı zamanda işitsel-görsel programlardan faydalanabilirsiniz. Yer: Hegertova cihelna, Cihelná 2; Ziyaret Saatleri: her gün sabah 10-akşam 6.
İçeride 2 insan heykeli var. Çok ilginç ben fotosunu koymadım :) Mutlaka görün
 
 
 
 
Sadece bir 1 insan geçebilen, kırmızı yeşil ışığı olan sokak. Mutlaka görün , fotoğraf çektirin :) Kafka müzesine yakın.
 

KARL (VI. CHARLES) KÖPRÜSÜ (KARLUV MOST) :

Köprünün inşaatına: Çek mimarisinin ustalarından, Otto tarafından başlanmış, ancak, Kral Charles IV’ün baş mimarı olan Peter Parler tarafından, 1357 yılında bitirilmiştir. O dönemde, süsleme olarak yalnızca birkaç haç kullanılmış.
Çekler, bu köprüye: Karluv Most diyorlar. Şehrin kalbi. Astronomide, dönemin en ileri milletlerinden biri tarafından yapıldığı için olsa gerek; köprünün en büyük özelliği, yapımında astronomiden yararlanılması. 1 3 5 7 9 7 5 3 1 düzeni göz önüne alınmış ve köprünün inşaatı için, ilk taş; 1357 yılında, 9’ncu ayın, 7’nci günü, saat: 05.31’de konulmuş. Ne kadar doğrudur bilmiyorum, böyle olduğunu söylüyorlar.

 

İlk yapımında: taşları birleştirmek için, yumurta akı kullanılmış. Boyu: 515 metre, yüksekliği: 10 metre. Köprünün: Kampa adasına inen merdivenleri ayrı güzellikte. Evet, köprünün üzerinde, 30 heykel var demiştim.
Heykellerden biraz daha söz etmek istiyorum. Köprünün, kale yakasındaki ilk heykel: bir küme insanı temsil ediyor. En altta, zindan içinden kurtarılmayı bekleyen insanlar görülüyor. Zindanın yanında, ayakta: sarığı, kalın sarkık bıyığı, belinde palası, sırtında kamçısı, göbekli cepkeni, uzun kaftanı ile, bir “yeniçeri “ duruyor. Yeniçerinin üstünde, başında haç bulunan bir geyik ve en tepede “kurtarıcı aziz şövalye” heykeli bulunuyor. Heykelin yapım yılı 1854. Osmanlı, artık “hasta adamdır”, Aziz Şövalye ise kılıcı ile, yeniçerinin tepesindedir. Bizi nasıl görmek istiyorlarsa, öyle betimlemişler. Halbuki, Osmanlı Prag’a hiç gelmedi. Ama: demek ki ünü yayılmış.
 
 
Üzerinde bulunan 30 heykel ise; Katoliklerin baskısıyla, daha sonraki yıllarda; 1683 ile 1928 yılları arasında, yine astronomi göz önüne alınarak, çeşitli aralıklarla yerleştirilmiş. Günümüzde, bu heykellerin çoğu kopya. Çünkü: şehrin, geçen yıllarda yaşadığı kötü hava koşulları, heykellere büyük zararlar vermiş. Şu anda: 75 heykel bulunuyor. Bunlardan: 8 numaralı olanı, John Nepomuk heykeli. Bu şahıs: yaşadığı dönemde, rahip olarak görev yapıyormuş. Bir gün; güzeller güzeli kraliçe, günah çıkarmak için bu rahibin yanına gelir. Bunu duyan kral; Wenceslas, kraliçenin aşk konusunda itiraflarda bulunduğundan emin olarak, rahibi yanına çağırttırır ve kraliçenin konuşmalarını kendisine aktarmasını ister. Rahip, tanrı huzurunda verdiği sözü bozamayacağını ve bu konuda tek bir kelime bile etmeyeceğini söyler. Bunun üzerine sinirlenen kral, rahibi köprüden nehire attırır. İşte, tam rahibin nehre atıldığı yerde, bir hale oluşur ve bugün heykel üzerinde bulunan hale, o olayı hatırlatmak için yapılmıştır. Evet, burada bir dilek tutup, haç ya da hale’ye dokunursanız, dileğinizin gerçekleşeceği söylentisi var. Bu tunç heykel, sürtünmeden dolayı gıcır gıcır olmuş ve parlıyor. Tercih sizin. Hakan'ı dokunurken görüyorsunuz :)
 
 
Köprünün girişinde koruyucu askerle bizim çocuklar. Asker kaskını birine, kılıcını birine vermiş. Bayıldım bu resme alakasız ama koydum :)
 

ESKİ ŞEHİR MEYDANI VE ASTRONOMİK SAAT –

Eski Şehir’in kalbinde, cezbedici barok, Gotik ve rokoko tarzı mimariyle çevrilmiş Eski Şehir Meydanı, zaman geçirmek, birçok kafelerinden birinde öğle yemeği yemek, bir at ya da fayton kiralamak, dükkanların tezgahlarına göz atmak ya da sadece Astronomik Saat’e bakmak için harika bir yerdir.
Eski Şehir (Old Town) meydanındaki bu meşhur saati, 15.yy sonlarında Charles Üniversitesi’nde profesör olan Hanuş Usta yapmış. Amacı, Kutna Hora şehrindeki Kemikli Kilise’de olduğu gibi insanlara bir mesaj vermekmiş. “Herkes bir gün toprak olacak". Saati yapar yapmaz dünyanın en önemli adamı haline gelince, Kral bundan rahatsız olur. O dönemde de Avrupa’nın her yerinden insanlar Prag’a sadece ve sadece saati görmeye gelir. Zamanla Hanuş Usta’ya başka ülkelerden de teklifler gelir, fakat Hanuş usta bu teklifleri reddeder. Kral, Hanuş Usta’nın saati başka bir yere de yapmasını önlemek için onun gözlerine mil çektirir. Kör olan Hanuş Usta da kendini saatin mekanizmasına asarak intihar eder. Asıl amacı saati bozmaktır, saati bozarak intikamını alır. Saati 50 yıl kadar çalıştıramazlar, daha sonra başka bir saat ustası onarır.

 
 
 
Hanuş Usta’nın saati, Güneş’in, Dünya’nın ve Ay’ın konumlarını gösteren astronomik bir saattir. Saatin üzerinde hasat ve ekin zamanı, ay ve güneş sisteminin dünyaya göre konumu, mevsimler ve burçlar gösteriliyor. Saatin dış tarafındaki rakamlar İbranice’dir. Zira saatin bulunduğu Eski Şehir Meydanının paraleli de 13. Yüzyılda kurulmuş Musevi mahallesi vardır. Burada da çok güzel bir saat var. Aşağıda onunda fotoğrafı var.

Saatin etrafında 4 tane kukla vardır. Bu kuklalar insanlara neleri yapmamaları gerektiğini anlatır. Soldan en baştaki, elindeki aynayla kendine bakar; “kendini beğenmişliği” sembolize eder. Onun yanındaki kukla, elinde altın torbası olan bir Yahudi’dir; “cimriliği” sembolize eder.
Diğer yandaki kukla ise iskelettir; “yaşama karşı isteksizliği” anlatır. Sonuncu kukla, elinde mandoline benzer bir müzik aleti bulunan ve Türk’e benzetilen adam da; “gece hayatına ve sefahate düşkünlüğü” anlatır. Simgeler ve alegorileri sizlerin düşünce derinliklerine bırakıyorum.

Saatin altında da insanlara yapmaları gerekenleri anlatan 4 kukla vardır. Bu kuklalar da, bilime, adalete, astronomiye ve eğitime önem verme konusunda bizleri uyarır. Her saat başı, İsa’nın 12 havarisi de pencerenin önünden geçerek ufak bir gösteri yapar. Horozun ötmesiyle gösteri biter.
 
 
2. gün

 
Karlovy Vary ve Ortaçağ gecesi
 
2. gün biz Europcar'dan araba kiraladık. 1 tane de navigator. Araçlarımızın yeni biri Mercedes verildi. Aslında C class bir araba seçmiştik. Europcar'dan çok memnun kaldık. Karlovy Vary'e gittik önce. Çok ama çok beğendim. Mutlaka gidin. Otobüsle de gidebilirsiniz.Florenc Otobüs terminalinden ortalama saatte bir kalkan ve yaklaşık 2 saat 15 dakika süren otobüslere binmeniz gerekiyor. Otobüsün tek yön bilet fiyatı 130 KC (5,10 €) civarında.
Turda Karlovy vary 60 € idi. Orta çağ gecesi de yine 70 € idi. Bizim aracımız kişi başı 9 € geldi. Benzinde o kadar olsa. Ortaçağ gecesinde de ne yersek onu ödedik. Sanıyorum adam başı 20 € civarında idi. Yani biz adam başı 130 €'luk ekstrayı 40 en fazla 50 €'ya getirmiş olduk.
Ortaçağ gecesine araba kiralamadan olur mu bilmiyorum. Çünkü Prag'a bir saat uzaklıkta sapa bir yerde. Aman geç kalmayın biz 7'de dedik 8 'de gittik. Az kaldı giremiyorduk yer kalmadı dediler geç kaldınız. Aman Hakan ( bir Türk zekası ile ) alttan girdi üstten çıktı yer ayarladılar.
Adresi

Michaela Rágulíková

obchodní referentka

zámecký resort Dětenice

tel.:  +420 493 596 132

fax.: +420 493 596 434


 
Kiraladığımız araçlardan biri.
 
Ortaçağ gecesi gerçekten çok iyiydi. Etler hele bir harikaydı. Ateş gösterileri harikaydı gerçekten. Kesinlikle tavsiye ederim.
 
Karlovy Vary hakkında :
 
 
 

 

 
Karlovy Vary, Çek Cumhuriyeti’nin batısında yer alan bir kenttir. Şehrin adı “Charles Bath” anlamına gelir ve 1370 yılında İmparator Charles IV tarafından kurulmuştur. Karlovy Vary, sıcak kaynak suları ve resimsi mimarisi ile ünlüdür. Bu nedenlerle kuruluşundan beri turist çeken bir yer olmuştur. 18. yüzyıldaki ünlü ziyaretçileri arasında Tsar Peter, İmparator Franz Josef I, Beethoven, Wagner, Brahms, Tolstoy ve Marx bulunmaktadır. Karlovy Vary ayrıca Mustafa Kemal Atatürk’ün tedavi için gittiği kenttir. Karlovy Vary’nin en güncel kullanımı ise 2006 yılında Bond filmlerinden olan Casino Royal’de kullanılmasıdır.



Şehir, Prag’ın 130 kilometre batısındadır. Bir kaplıca kenti olan bu yer turistiktir bir mekandır. Şehir ayrıca Karlovy Uluslar arası Film Festivali ve ünlü Çek içkisi Becherovka ile de tanınır.
Bölgede görebileceğiniz birçok nokta bulunmaktadır. Popüler toplanma noktalarından olan Mill Colonade bunlardan biridir ve yaz aylarında müzik grupları burada performanslar sergilerler. Sıcak kaynak suları ile ünlü olan şehirde 12 tane sıcak su kaynağı bulunmaktadır. Rock Spring Skalni Pramen, Geyser Collonade Vridlo, Lazne III ve Lazne I en bilinen su kaynaklarıdır. Tepede bulunan Diana Lookout Tower’a füniküler ile ulaşılabilir. Kentin ziyaretçilerinden olan Marx’a adanan Karl Marx anıtı da görülmelidir. Kentte bulunan ünlü ve ziyaret edilebilecek kiliseler ise şunlardır: St. Peter, St. Paul ve St. Lucas. Yerel tarihin sergilendiği Karlovy Vary Museum da görülebilir. Jan Becher Museum, ünlü yerel içki Becherovka’nın mucidine adanmış bir yerdir ve görmeye değer bir yerdir


Atatürk'ün kaldığı otel:
 
 
 
 

3. gün ve 4. gün.
Yeni şehir ( Nove Mesto) ve Yahudi mahallesinde gezi:


 

Nehrin doğusunda kalan bir diğer bölge ise Yeni Şehirbölgesidir. Burası vakti zamanında çeşitli pazarların yer aldığı bir bölge iken bugün de mağazaların ve işyerlerinin çoğunlukta olduğu bir bölgedir. Bizdeki büyük meydanların (Kızılay Meydanı, İstiklal Meydanı gibi) Prag versiyonu Vaclav Meydanı da burada yer alır. Otel, restoran, mağazalar ve kumarhanelerin yer aldığı bu meydan İstanbul’daki Taksim bölgesini hatırlatır. Geceleri kız başınıza bu meydanda fazla dolaşmamanız önerilir. Eskiden at pazarı olan meydanın başında görmeden geçmemenizi tavsiye edeceğim Ulusal Müze (Narodni Muzeum) ve önünde bronz altından Aziz Vaclav Anıtı yer almaktadır. Meydan adını Çek Devletinin kuruluşunda önemli bir rol oynayan Prens Vaclav’dan almıştır. Ulusal Müzenin içerisinde içleri doldurulmuş çeşitli hayvanlardan dinozor kalıntılarına, bilim dünyasından teknolojik gelişmelere, resim heykel sanat eserlerine kadar birçok alanda ilgi çekici bölümler görmek mümkün. Art nouveau tarzda inşa edilen tarihi Evropa Oteli de bu meydanda görülmesi gereken bir yapıdır. Bölgenin bir diğer kaçırılmaması gereken mimari yapısı Ulusal Tiyatro ( Národní divadlo) binasıdır. 1881’de resmi açılışından birkaç gün önce çıkan bir yangın sonucu küle dönen bina, hayırseverlerin topladığı para sayesinde 6 hafta içerisinde yeniden inşa edilmiş, bugünkü etkileyici halini almıştır. Avrupa kültüründe sanata verilen bu önem imrenilmeyecek gibi değil doğrusu.

 
 
 
 
Jecna caddesinden nehre doğru hiç sapmadan indiğimizde tam nehir kenarındaki Jiraskova meydanında “Danseden Kadın” adı verilen binayı gördük. Bir bütün olarak bakıldığında (zaten esprisi de o) binalar bir kadın bir de erkeği temsil ediyor. Bina ortasına doğru aynen kadın vücudu gibi inceliyor ve sonra tekrar kalınlaşıyordu. Kadın olup olmadığını anlayamadık ama dans ettiği kesindi.

Prag opera binasına  gelmeden hemen soldaki Boulangerie Patisserie'den alınmış nefis meyveli tatlar. Hepsi harikaydı. Kesinlikle deneyin.


 
 
 
 
 


Öğlen yemeğini 1466 yılında kurulmuş olan Medvidku restaurantta yedik. En güzel çek yemeklerini bulabileceğimiz bir yermiş. Ben eh işte derim. Ama atmosfer harikaydı. Siz siz olun susuz et söyleyin. Etler çok güzel ama sossuz haliyle .Legii köprüsüne doğru giden Narodni Caddesini kesen Na Perstyne sokağını döndüğünüzde köşedeki Medvidku restoranı görmemeniz mümkün değil.


 
Opera binası
 
 
 

Eski şehir ( old town ) meydan. Arkada astronomik saat. Kahve keyfi. Süper süper

 
parizien caddesi. Mutlaka yürüyün.

 
Buda Hardcany'den bir resim. Daha tepeden yürüyerek kaleye inin. 22 numaraya bindiğinizde ETS'nin otobüsten indirdiği yerden bir durak yukarıda inin. 22 numarayla şehrin önemli yerlerini gezebilirsiniz.

Roma Gezi Rehberi


 

 
 
 
Venedik Floransa Roma turumuzun Roma kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum.Bu sefer tersten başlayacağım, önce Roma'yı yazacağım. Daha önce Budapeşte- Viyana –Prag turunun Prag kısmını yazamamıştım :)
Roma herkesin dediği gibi tam bir açık hava müzesi. Her yerde tarih var, hem de tam 3000 yıllık bir tarih. Roma’ya gidip de beğenmeyecek herhangi birini düşünemiyorum zaten. Ama Roma'dan tarihi çıkarırsanız Türkiye. Hem gürültücü ve kavgacı insanı ile hem de kirliliği ile. Tipik akdeniz ülkesi işte :)
Öncelikle dikkat etmeniz gerekenler:
  • Roma'daki çeşme suları içiliyor. Suya para vermeyin. Daha soğrusu İtalya'da heryerde su içiliyor.
  • Roma'da ve günay İtalya'da hırsızlığa dikkat. Kiraladığınız arabayı bile götürüyorlarmış. Park yerlerine bırakın. Biz 2 kere araç kiraladık herhangi bir sorunla karşılaşmadık.
  • Napoli'yi İzmir'e benzetenlerin gözüne gözlük. Canım İzmir'im çok daha güzel. Şöyle içinden bir girip çıkabilirsiniz görmek için. Ama taaa oralara kadar gitmeye deymez. 
  • Toplu taşıma araçları ile ulaşım kolay. Arada bir protestolardan dolayı otobüs gelmediği olabiliyor tabii :) Günlük her yere binebileceğiniz biletlerden alabilirsiniz. Bizim gibi 6 kişi iseniz 6 kişilik taksilerle her yere gidebilirsiniz. İtalya'da ulaşım bence pahalı. Roma’da en yaygın şehir içi ulaşım aracı metrodur. Bunun yanında pek çok noktaya sefer düzenleyen şehir içi otobüsler de mevcuttur. Roma’da 100 dakika geçerli biletin fiyatı 1,50 €. Tüm gün (Gece saat 24.00'e kadar) geçerli olan biletin fiyatı ise 6 €. Üç günlük turist biletinin fiyatı da 16,50 €. Eğer geziniz bir haftayı bulacaksa o zaman haftalık bilet almanız lazım ki bunun da fiyatı 24 €. Bu biletlerle şehir içindeki tüm toplu taşıma araçlarına binebiliyorsunuz. Çoklu biletlerde metroya her binişinizde zaten otomatik kapılardan geçebilmeniz için kartları göstermeniz gerekiyor. Otobüste ise ilk bindiğinizde içerdeki makinelerde onaylatıyorsunuz. Bu onaylatma işlemi ile başlangıç günü ve saati kaydediliyor. Sonraki binişlerinizde böyle bir mecburiyet yok. Kontrolde geçersiz bir durum ortaya çıkarsa turist olmanıza aldırmadan yaklaşık 100 € ceza kesiliyor. Biletler Tabacchi denen büfelerden ya da otomatik makinelerden satın alınabiliyor.
     
  • Roma'daki kırmızı metro hattında Spagna durağı ispanyol merdivenleri, Barberini ise aşk çeşmesi, mavide Colosseo Kolezyum, Circo massimo antik hipodrum antik eğlence merkezine götürüyor.
  •  Metro her yere gitmediği için şehir merkezindeki turist infolardan otobüs hatlarını gösteren haritayı mutlaka alın.

Yemek blogger'ı olduğum için hemen bu postun arkasından yemek içmekle ilgili postlar gelecek arkadaşlar :)
 Hemen klasik yerlerden bahsetmek istiyorum.
Aşk çeşmesi ( Trevi Çeşmesi)

Varya acayip kalabalıktı. Tabii ki ritüeli gerçekleştirdik. Sol omzumuzun üstünde 2 adet para attık . Biri tekrar gelmek için diğeri de dileğimiz gerçekleşsin diye. İtalya'da çantanıza cüzdanınıza en çok dikkat etmeniz gereken yerlerden biri.



Trevi Çeşmesi (İtalyanca: la Fontana di Trevi, Türkçesi Üçyol Çeşmesi; Aşk Çeşmesi olarak da bilinir), Roma'da Poli Sarayı'nın bir kenarına Nicolò Salvi tarafından Klasik ve Barok karışımı olarak yapılmış, dünyadaki en ünlü çeşmelerden birisidir. Üç yolun kavşağında bulunduğu için Trevi adı konulduğu varsayıldığı gibi, üç yeraltı suyolunun bu noktada toplanmasının isminin nedeni olduğu iddiası da vardır.
Trevi Çeşmesinin genel ifadesi “deniz”dir. Denizkabuğu şeklinde bir at arabası, arabayı çeken denizden çıkan kanatlı atlar ve arabada bulunan mitolojik deniz tanrısı, görünümün konusunu oluşturmaktadır. Heykel ve mimarî çok güzel bir biçimde kaynaşmıştır.
Trevi Çeşmesi'nın tarihi, İmparator Augustus döneminde başlar. Tarih, su arayan askerlere su kaynağının yerini gösteren bir kızın efsanesine dayanmaktadır. İmparator Augustus'nun damadı Agrippa, akan suyu Vergine su kemeri ile Pantheon'a kadar ulaştırmıştır. 8. yüzyılda, 12. yüzyılda V. Niccolo tarafından ve 15. yüzyılın ortasında 4. Paolo tarafından restore edilmiştir. 1998'de büyük bir düzenleme geçirmiş, temizlenmiş ve su sistemi de yenilenmiştir.

Hemen çok yakınında İspanyol merdivenleri . İspanyol merdivenlerinin hemen karşısında Roma'nın en sosyete caddesi Via Condotti caddesi. Piazza di Spagna meydanında. Burada metro durağı var. Merdivenlerin başladığı yerde de bir çeşme var. Fontana Della Barcacia ( Eski gemi çeşmesi)


Çeşme ve Via Condotti


Fontana della Barcaccia (Türkçe: Eski Gemi Çeşmesi) İtalya'nın başkenti Roma'da İspanyol merdivenlerinin hemen altında bulunan Barok tarzında yapılmış bir tatlı su çeşmesidir. Çeşmenin ismi yarı batmış gemi şeklinden ve bazı kısımlarından su fışkırtmasından almaktadır. Çeşme 1627 yılında Pietro Bernini ve oğlu Gian Lorenzo Bernini tarafından tamamlanmıştır.Çeşmenin şeklinin bu şekilde seçilmesinin nedeni, Tiber Nehri'nin bazen taşması ve 1598'de taşması sonucu oluşan selde Piazza di Spagna'nın 1 metre su altında kalmasıydı. Sular çekildiğinde meydanda bir gemi kalmıştı.


İspanyol merdivenleri

 
 
Tabii ki Vatikan. Vatikan sizi büyülesin diye adamlar ne para dökmüşler. Tabii bir de içeride ki eserler muhteşem. Biz Vatikan müzelerini gezemedik. Acayip sıra vardı. Bazı arkadaşlar internetten bilet almışlar. Beklemeden girdiler. Sizde öyle yapın. İçerisi gerçekten muhteşemmiş.
Uğranması gereken duraklardan biri de Popolo meydanı.

 

 Piazza del Popolo, şehrin kuzey girişinde bulunan meydandır. Roma’daki en büyük meydandır. Kimi zaman pop konserlerine, siyasi olaylara, gösterilere ve yeni yıl kutlamalarına ev sahipliği yapar. İkiz kiliseler “Santa Maria dei Miracoli” ve “Santa Maria in Montesanto” burada kuzeyden gelenler için güzel bir görüntü oluşturuyordu
Bizim gittiğimiz gecenin ertesi gecesi konser olacaktı ve provaları vardı. Bizim çocuklar ( 17 yaşındaki ergenler ) bayıldılar. Tabii bizde :)
 
En güzel yerleren biri Castel Sant'Angelo  ( melekler kalesi) ve köprüsü
 
Castel Sant Angelo Hadrian tarafından kendi mozolesi olarak tasarlanmış aile bireylerinin mezarlarının da burada olması düşünülüp inşa edilmiş. 6 yy da büyük bir veba salgını başlamış bütün halk vebadan ölüyormuş kayıplar korkunç boyutlara ulaşmış. Efsaneye göre Papa büyük Gregory, başmelek Mikail’i kılıcını kınına sokarken mozolenin üzerinde görmüş ve o yıllardaki veba salgını böylelikle sona ermiş. İçeride kaleye de adını veren Mikail’in Michelangelo tarafından yapılan iki tane melek heykeli bulunuyor. Papalık yetkilileri burayı bir kaleye dönüştürmüşler ve kuşatma ya da işgal zamanlarında bir sığınak olan Vatikan’la birleştirmek için bir geçit inşa etmişler. İçeride spiral biçimli bir yokuşla mozalenin merkezine gidiliyor. Arada bir tahta asma köprü var bunu geçerek ana mekana çıkıyoruz. Burada papalık sakinlerine yakışır biçimde küçük bir saray inşa etmişler, Papa 3. Paul aralarında çok güzel Paoline odalarının bulunduğu bazı yenileme çalışmaları yaptırmış.

Yukarıda bir teras var burada bir barda var. Bu terastan Roma’yı izlemek çok güzel tam karşımızda Vatikan manzarası büyüleyici görünüyor. Bir dönem burayı hapishane olarak da kullanmışlar. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan da sürgün geçirdiği yıllarda bir süre burada kalmış. 58 odası var… Castel Sant Angelo Nisan – Eylül ayları arasında 9:00 – 19:00 saatleri arasında , Ekim – Mart ayları arasında ise 09:00 – 14:00 saatleri arasında açıkmış.  Castel Angelo’nun önündeki köprü çok güzel üzerinde heykeller var ve bu köprü üzerinden o heykellerin arasından geçip nehri izlemek harika.

 Ve meşhur Novana Meydanı ve oradaki ünlü Bernini çeşmesi . Dört nehir çeşmesi meydanın ortasındaki çeşme. Novano meydanı son derece meşhur ve güzel bir meydan. Özellikle de gece güzelmiş ama biz göremedik. Navona meydanına  492, 87 ve 70 numaralı otobüslerle meydana ulaşmak mümkün. Hem gece, hem gündüz yürüyerek bile gidilebilir.

 
Meydanda bulunan üçlü çeşme grubunun en ortasındaki "Dört Nehir Çeşmesi" (Fontana dei Quattro Fiumi), İtalyan  sanatçı Bernini'nin eseri. 1647-51 yılları arasında yapılmış. Bir dikilitaşın etrafında bulunan  figürler, dört  kıtadan dört nehri temsil ediyor. Afrika kıtasından Nil, Avrupa'dan Tuna, Asya'dan Ganj ve Amerika'dan Rio de la Plata nehirlerini. Nil nehrini temsil eden figürün başı örtülü ve önünde bir palmiye bulunuyor.
Ve Neptün çeşmesi

 Panteon TÜM TANRILARIN TAPINAĞI . Kesinlikle muhteşemdi.

Panteon (Latince Pantheon, Yunanca "tüm tanrıların tapınağı" anlamına gelen Pantheon, kelimesinden gelir) ilk olarak Antik Roma'nın tüm tanrıları için tapınak olarak inşa edilmiş bir yapıdır. Panteon kavramı bugün içinde meşhur kimselerin gömülü olduğu anıtlar için kullanılır. Tüm Roma yapıları içinde en iyi korunmuş olanı ve muhtemelen de dünyada döneminin en iyi korunmuş binasıdır. Tarih boyunca hep kullanılmıştır. Günümüze kalan binanın tasarımı genellikle Trajan'ın mimarı Şamlı Apollodorus'a atfedilir ancak imparator Hadrianus veya onun mimarlarına ait olması muhtemeldir. 7. yüzyıldan bu yana Hıristiyan kilisesi olarak kullanılan Panteon Roma'daki en eski betonarme kubbeli binadır. Bu kubbenin çapı 43 metredir. Bu kadar geniş çaplı bir kubbenin betondan yapılması da o günün teknolojisiyle hala bir soru işaretidir. Tepesi açık. Buradan giren yağmur ne oluyor diye düşünürseniz zemine dikkatlice bakın, ilk bakışta fark edilmeyecek 22 delik ile bu yağmur suyu dışarı atılıyormuş. M.Ö. 20’lerde yapılmış. Raphuel’in mezarı içerde.
Daha yazılacak bir çok yer, eser var ama ben burada bitirmek istiyorum. Gezdiğiniz her yerde bir şeyler keşfedeceksiniz. Şimdiden iyi tatiller dilerim
 



Viyana gezisi

VİYANA





Önce Viyana ile ilgili notlar:

1) Sisi’nin sarayı (SCHÖNBRUNN ) mutlaka gidin. Ben bahçelerine bayıldım. Keşke içini de gezebilecek vaktimiz olsaydı.

2) Parlamento Binası ve Hoffburg sarayı da çok güzeldi.



3) Her yerde Mozart çikolataları ve Mozart Hediyelik Eşya Dükkanları bulunuyor. Viyana'ya gittiyseniz illa ki Mozart çikolatası alacaksınız. Bu çikolataları alırken üzerinde Mirabell yazmasına dikkat edin.
Bu çikolataları da her gördüğünüz yerden almıyorsunuz. Bizim Migros'umuz varsa, onların da Billa marketleri var. Hemen her yerde karşınıza çıkacaktır. Orijinal Mozart çikolatalarını en uygun fiyata alabileceğiniz yerlerden birinin Billa Marketler olduğunu unutmayın.Bu arada aldım getirdim ne aktı ne eridi. Mis gib geldiler Türkiye’ye

4) Suyu çeşmelerden için. Kesinlikle şişe suya para vermeyin. Zaten Viyana’nın suyu dağ suyu

5) Sachertorte pek bir meşhur. Ama biz yiyemedik. Kurt bizi Hotel Sacher’e yada Demel Cafe’ye götürmedi. Oralar turist tuzağı çok pahalı çok pahalı dedi. Bizde yiyemedik. Siz deneyin isterseniz.

Sachertorte 1832 yılında Franz Sacher tarafından keşfedilen bu tatlı, yoğun çikolatalı kek gibi görünüyor. Üzeri çikolata kremasıyla kaplı ve tam bu krema katmanının altından da mayhoşumsu bir kayısı marmelatı tadı geliyor. 1876'da Franz Sacher'in oğlu tarafından kurulan Hotel Sacher'in tescilli markası durumunda.

6) Kahlenberg tepesine turla gitmeyin kendiniz çok rahat ulaşabilirsiniz. Bakınız alt yazılara





Gelelim gezimize ve 3. Günümüze . ETS tur otobüsü ile Viyana’ya geldik. ETS bizi şehir içinde otobüsle şöyle bir tur attırdı. Şu meşhur HUNDERTWASSER HAUS’a da götürdü. İndirdi gezdirdi. İçinde Gustav Klimn’in eserlerinin imitasyonları var ve engüzel Viyana tabakları da burada . Eğer buradan almamayım derseniz bizim gibi açıkta kalırsınız :( Burayı gerçekten çok beğendik. Vaktiniz var ise uğrayabilirsiniz. Sonra otele yerleşmek üzere geldik. .


ETS o akşam ekstra Kahlenberg tepesi ve Grinzing meyhanelerine ekstra gezi yapıyordu. Kişi başı 50 € idi. Biz kendimiz gittik tabii ki. Kahlenberg tepesine gitmek için U4 metro hattına bineceksiniz. Heiligenstadt durağında ineceksiniz. Sonra 38 numaralı otobüse bineceksiniz. İsterseniz yine de otobüsü sorun durağın orada Türk dönerci var. Yardımcı oluyorlar. Dönüşte dönerde aldık onları kırmadık. Gitmek kesinlikle zor değil.




Ve Kahlenberg tepesine mutlaka gidin. Muhteşem Viyana manzarası sizi bekliyor olacak. Biz Türkler de zaten bu tepeye kadar gelmişiz. Karargahımızı bu tepeye kurmuşuz. Ama Viyana’yı almak nasip olmamış. Sonra yine aynı otobüsle Grinzing meyhanelerine indik. Orada beğendiğiniz meyhanelere girin bakın. Hepsi farklı farklılar. Tirbuşon koleksiyonu yapan bir meyhane vardı mesela. Girişinde camekân yapmış tirbuşonları sergilemiş. Çok ilginç tirbüşonlar vardı. :) Yemek yemeseniz bile meyhaneleri gezin. Biz üstümüzde asmalardan çardak olan bir meyhaneyi beğendik. Bizim Türk olduğumuzu öğrenince bize Türkçe şarkılar çaldılar. Müzik benziyordu ama sözler değil tabii ki :) Ne kadara geldi hatırlamıyorum kesinlikle ama kesinlikle 50 € değil.




4. gün

Bizi bir Avusturyalı arkadaşımız otelimizden aldı ve Viyana’yı gezdirdi. Kendisi Viyana’ya 80 km. uzaklıkta Eisenstadt’ta oturuyordu. Yine de geldi ve bize Viyana turu yaptırdı. Kısaca süper şanslıydık. Viyana bence çok çok güzel bir şehir.

Arkadaşımız bizi Viyana ring içi denilen bölgede gezdirdi. Her bina birbirinden güzeldi. Ama en güzeli sisi’nin sarayı yani Shönbrunn’dü. Sarayın bahçeleri bir harika. Sarayda arka bahçede tepede Gloriette var. Oraya kadar mutlaka yürüyün. Oradan manzara harika


Kurt önce bizi St. Stephen kilisesine götürdü. İçeride girdik. Muhteşemdi. Bu kilise zaten hemen hemen şehrin her yerden görünüyor. Bu kilise ile ilgili biz Türklerin bir hikayesi var. Kahlenberg tepesinde Viyana’yı almak üzere bekleyen biz Türk’ler altından bir hilal döktürmüşüz. Surlardan içeri Viyana’lılara göndermişiz. “Bunu alın ve her yerden görünen kilisenizin en üstüne dikin. Biz nasıl olsa Viyana’yı aldığımızda bunu aynı yere dikeceğiz” demişiz. Ne strateji ama, maksat moral bozmak. Tabii alamadık. Şimdi o hilal St. Stephen kilisesinin ortasında asılı duruyor. En üstte haç var :(


Viyana kuşatması ile ilgili ikinci hikaye ise şöyle, ne kadar doğrudur bilemem ama :

“Bir ay çöreği yemek, bir Türk yemektir” denir. Ben zaten oldum olası kruvasan sevmemişimdir.

“Batılıların kahvaltılarını lezzetlendiren hilal şeklindeki çörek, kruvasan, içi haşhaş tohumundan yapılmış malzemeyle doldurulan, yine hilal şeklindeki ayçöreği ya da Avusturyalıların milli tatlısı elmalı trudel, hep Türk tatlılarından, hamur işlerinden esinlenilmiş spesiyaliteleriydi. Croissant ya da Nussbengerl denen ay şeklindeki bu hamur işini Osmanlılar, Viyana Kuşatması’nda başarılı olamayınca, Avusturyalılar bundan tam 322 yıl önce, galibiyet sembolü olarak yapmış ve yemişler. İkinci Viyana kuşatmasında, Osmanlı bir gece tünel kazarak, kente girmeye karar verdi. Sadece fırıncılar ayakta. yeraltından gelen sesleri duymuşlar ve askerlerine haber vermişler. Saldırı geri püskürtülmüş. Avusturya veliahdı, şehrin kurtulmasını sağlayan fırıncılara bazı imtiyazlar sağlamış. Fırıncılar da hem prenslerine şükranlarını sunmak hem de o anı ölümsüzleştirmek için, Osmanlı bayrağının üzerindeki hilali andıran ve Hörnchen (boynuzcuk) adını verdikleri küçük ekmekler yapıp piyasaya sürmüşler. “Bir ay çöreği yemek, bir Türk yemektir” demişler.”

Neyse biz gezimize dönelim

St Stephen’da sonra Opera binasına gittik


Kartner bölgesinin başındadır. Dünya operasının merkezidir. Giriş ücretli. 1869 yılında açılan, ilk opera binası, çok fazla kişi tarafından eleştirilince, binanın mimarı Edward van der Nüll, intihar etmiş. Evet, orijinal bina, 1945 yılındaki bombardımanda, tamamen yerle-bir olmuş. Yerine inşa edilen, bugünkü binanın tasarımında ise, orijinal binaya sadık kalınmış. Burada herhangi bir opera gösterisine gitmeseniz bile, ücret ödeyerek, bu binayı gezme şansınız var. Ancak, konser anındaki akustiği hissedemessiniz. Konsere katılmak ise biraz problemli. Öncelikle, bilet bulmak ve bilet bulduğunuz takdirde de, kıyafet zorunluluğu, konsere katılmayı güçleştiriyor. Çünkü: konserlere girerken, koyu renk takım elbise ve gece elbisesi giyilmesi zorunlu.

Goethe ve Mozart’ın heykelleri altında foto çektirdik.

Güzel sanatlar müzesi ve kelebek evine gittik. Çocuklar varsa girin mutlaka derim. Kelebekler her yerde ve her yerinize konuyorlar.


Sonra Hofburg sarayını gördük muhteşemdi gerçekten, bahçeleri de bir harikaydı:



Sonra Parlemento binası ki muhteşemdi. Sonra belediye sarayı ki artık açlıktan ölmüştük. Belediye sarayının önünde açık hava film festivaline hazırlanıyorlardı. Hemen orada da yemek için yerler yapmışlar. Öğlen yemeğini orada yedik ki süperdi. Bir de üstümüze sürekli pürferize su veriyorlardı oda süper serinlik veriyordu

Sıra sıra biz :)


Zacher turta yiyemedik ama çeklerin bu tatlısından yedik burada. Kolacky denilen bu tatlıyı Bence Viyana’da daha güzel yapmışlar. Ben çek cumhuriyetinde şöyle güzel bir kolacky yiyemedim. Bildiğiniz krep hamurunun  ( daha ince aslında) içine marmelatı doldurmuşlar. Yanına dondurma ve üstüne çikolata sosu ile süslemişler.



Oradan Viyana üniversitesine ( Ata bayıldı orada okumaya karar verdi :) . Üniveristede okuyanları hep böyle şezlonglarda yatıyor zannetti herhalde :))

ve daha sonra Sisi’nin sarayı yani SCHÖNBRUNN sarayına gittik. Dediğim gibi saray muhteşemdi.




Akşam meşhur Figmuller’de schnitzel yemek istedik ama 10 gün önce rezervasyon yaptırayım dedim yer yoktu. Hemen bizi gezdiren arkadaşımıza başvurdum. Eşi Viyana’da devlet misafirlerini ağırlama ile ilgili bir bölümde çalışıyordu zaten. Bize çok güzel bir restaurantta yer ayırttı, çok memnun aldık. Valla koca bir schnitzeli tek başımıza yedik. Şarapta çok güzeldi. 3 çeşit tatlı vardı. Hepsinden 1'er 2'şer söyledik, tabaklarımıza bölüp bölüp hepsinin tadına baktık.



Gittiğimiz restaurant www.gustl-bauer.at

Kesinlikle tavsiye ederim. Akşam mutlu ve mesut otelimize döndük. Viyana’yı da böyle bitirdik.

Prag'la ilgili bilgilere buradan ulaşabilirsiniz

 
Sponsorlar : Güncel Portal | WeBlogizm
Copyright © 2013. Ustalara Özel Yemek Tarifleri - Tüm Hakları Saklıdır.
Tema Yapımcısı Blogger Tema